Tiyatro deyince ne anlıyoruz?
Tiyatro, bir öykünün karakterlerin davranışı yoluyla bir düşünceyi aktarmak üzere, konuşma ve hareket yardımıyla, sahne üzerinde eyleme dönüştürülmesidir.
Tiyatro, bütün sanatları kullanıp bunları uyumlu bir biçime dönüştüren tek sanattır. Bir tiyatro yapıtı, kendine özgü kuralları ve nitelikleri olan bir yaratıdır. Özünde hareket vardır. Sözü görünüşe, düşünceyi eyleme sokar.
Tiyatro sanatının varoluşunu seyirci gerçekleştirir. Tiyatro, sahne ile seyirci arsındaki organik kan dolaşımını sağlayarak yaşama geçen bir sanat dalıdır. Ölümsüzlüğünü, doğum-gelişme-ölüm çevirimi içinde kazanır. Ünlü İngiliz yönetmen Peter Brook, “The Empty Spice” (Boş Alan) isimli kitabında, “Tiyatro, sürekli devrim demektir.” demiştir. Durmadan değişen ve gelişen insanoğlu ile iç içe bir sanat dalı olan tiyatro, aynı zamanda bir insan bilimidir. Tiyatral metin, çağların baş döndürücü gelişmesine koşut bir biçimde değişir, kendini yeniler ve içinde bulunduğu çağın profilini ortaya çıkarır.
Tiyatro sanatında ilk türler nasıl ortaya çıkmıştır?
Tiyatro konusundaki ilk kuramsal görüşler, Antik Yunan düşüncesinde filizlenmiştir...Antik Yunan uygarlığının İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarını kapsayan Klasik Çağ, sanat ve kültür açısından en parlak dönem olmuştur. Tragedya ve Komedya türünde en büyük yapıtların yazılması, bu döneme rastlar... Tragedyanın, Antik Yunan uygarlığının Arkaik Çağı sayılan İ.Ö. 7 ve 6.y.y.da Tanrı Dionysos onuruna yapılan törenlerde söylenen dithirambos şarkılarından doğduğu varsayılmaktadır. Giderek belli biçim kalıplarına göre yazılmaya ve şiirsel nitelik kazanmaya başlayan bu koro şarkılarına bir de konuşan kişi “hipokrites” (yanıt veren) eklenince, tiyatronun dialog çekirdeği oluşmuştur. Yunanca “teke” anlamına gelen “tragos” sözcüğü ve şarkı anlamına gelen “aoide” sözcüğünün birleşmesi ile konuşmalı şarkı “tragoidia” (tragedya) adını almış ve dinsel törenin bir parçası olmaktan çıkıp bir sanat gösterisine dönüşmüştür.
Komedyanın ise, Dionysos için düzenlenen bağbozumu törenlerinden doğduğu varsayılır. Bolluğu, üremeyi kutsayan köylerde yapılan halk geçit törenlerine, “komos” (eğlence) deniliyordu. Komedya, bu eğlenceli geçit törenlerinde yapılan açık seçik taklitlerin düzenli bir biçim kazanmasıyla oluşmuştur.
Atina’da kültür ve sanatın koruyucusu olan Pesistratus, Dionysos şenliklerinde tragedya yarışlarını başlatmış, giderek komedya türü de yarışmalarda yer almaya başlamıştır. Bu yüzyılda oyunlarının ancak bir bölümü günümüze gelebilen Aiskhylos, Sophokles, Euripides gibi tragedya, Aristophanes gibi komedya yazarları yetişmiştir.
Komedi ve trajedi nedir?
Tragedya, özünü trajik olanın oluşturduğu temel oyun türüdür. Aristoteles tarafından temellendirilmiş ve tanımlanmıştır: Tragedya, ciddi olan, kendi içinde bütünlük gösteren ve belli bir ölçü içine sığdırılmış belli bir eylemin yaratılmasıdır. (mimesis) Tragedya, acıma ve korku uyandırma yoluyla bu tür coşkuların temizlenmesini, arındırılmasını gerçekleştiren (katharsis) bir temsildir. İçeriğini, trajik olan oluşturur; trajik olan, trajik durumda kendini trajik çatışma olarak ortaya koyar.
Komedya ise, özünü komik olanın oluşturduğu temel oyun türüdür. Komedya komik durumu içerir ve komik kişiler aracılığıyla yürür. Olması gerekenle (ideal) olan arasındaki uyuşmazlığı, bağdaşmazlığı gösterir, uyumsuzluğu geliştirerek çözüme uğrar, bu çözümse “mutlu son” dur. (uyumun yeniden kurulması)
Bilinen en eski tiyatro metni nedir? Ne zaman kaleme alınmıştır?
Peisistratos’un düzenlediği ilk tragedya yarışmasında, yarışmayı kazanan Thespis ilk oyuncu olduğu kadar ilk yazardır da. Thespis’ten sonra bu yarışmayı on üç kez kazandığı söylenen Koerillos da yüz altmıştan fazla oyun yazmış, ilk kadın maskelerini oyuna kazandırmıştı. Daha çok satir oyunlarında başarı gösteren bu yazarın ne yazık ki hiçbir eseri günümüze ulaşmamıştır. Frinikos da ilk kadın kahramanı oyuna sokmuş olmasına rağmen, Koreillos ile aynı kaderi paylaşmış, oyunları günümüze ulaşmamıştır. Günümüze ulaşan en eski oyun metni ise Aiskilos’un kaleme aldığı Tebai Önünde Yedi Komutan’dır.
Tiyatroda oyuncu nasıl ortaya çıkmıştır? İlk oyuncu kimdir?
İ.Ö. 534 yılında Peisistratos, Atina’da ilk tragedya yarışmasını düzenledi. Bu yarışmada Thespis birinci oldu. Yarışmaya İkalya yarım adasından katılan Thespis’in bu yarışmaya getirdiği yenilik, o zamana kadar alışılagelmiş koroyla söylenen ezgilere bir de solist eklemesiydi. Thespis korodan ayrı olarak ezgisini söylüyordu. Böylece ilk kez konuşma, daha önemlisi tiyatronun ilk oyuncusu doğmuş oldu.
Tiyatroda yönetmen ne zaman ortaya çıkmıştır? İlk yönetmen kimdir?
Bugünkü anlamıyla sahneleme kavramının oluşumu XIX. yüzyılın ikinci yarısına rastlamaktadır. Önceleri sahneleme eylemi daha çok yazınsal, ya da dramatik bir metni sahneye uygulama, onu sahnenin kalıplarına sokma olarak algılanmaktadır. Bu dönemde, bir takım kuramcılar yönetmen arayışlarından yapıtlarında söz etmişlerdir. Jules de Mesnardiere, 1860 yılında, antik tiyatrolarda koro yöneticisinin işlevini üstlenebilecek özel bir kişinin gerekliliğini imler. Sebastian Mercier, “aracı bir gücün” devreye girmesi gerekliliğinden söz eder. Biraz daha ileri gidersek, Diderot’un Aktörlük Üzerinde Düşünceler adlı yapıtında bile üstü kapalı olarak bu konuya girdiğini anlarız. Diderot yapıtında sık sık “aktörlerin değişik yetenekleri arasında, yekpare bir genel aksiyon yaratacak tarzda, bir denge kurulması”ndan söz etmektedir. 18. yy ikinci yarısında Wagner, sahne sanatlarıyla ilgili tiyatronun yeni ilkeleri ve bunları gerçekleştirebilme yollarını kaleme almış, tiyatro düşüncesinin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Sahnenin giderek metne bağımlı kılınması, yanılsama yaratma kaygısı, tiyatroyla öteki sanatların ilişkilerinin araştırılması gibi sahneleme anlayışındaki temel değişimler zamanla yönetmen ihtiyacını gündeme getirmiştir. Ne var ki, yönetmenin sahneye çıkışı ise daha geç bir tarihte gerçekleşmiştir. Bugün kabul gören ilk yönetmen, Saxe Meiningen Dükü II. Georg’tur. Üniversitede tarih ve felsefe okuyan II. Georg’un tiyatroya duyduğu büyük ilgi sayesinde, 1874 yılında genel sanat yönetmenliğini yaptığı bir topluluk kurmuştur. Dekordan, aksesuar anlayışına, oyunculuk yöntemine kadar bir çok yenilik getiren Dük, aynı zamanda bir çok ülkede bağımsız tiyatro toplulukları kurulmasına neden olmuş, Antoine, Otto Brahm, Stanislavski gibi çağdaş tiyatronun kurucuları sayılan kişileri de etkilemiştir
This entry was posted
on 28 Mart 2008 Cuma
at 15:53
and is filed under
Tiyatro
. You can follow any responses to this entry through the
.
0 yorum
- Sahne İnsanları -
Blog Arşivi
- TheatRealite - İletişim
Dokuz Eylül Üniversitesi
Buca Eğitim Fakültesi Uğur Mumcu Cad. 135. Sk. No:5 35160
İMYO D Blok Kat : 3 Tiyatro İMYO Çalışma Odası
Buca İZMİR
-------
email : theatrealite@gmail.com